BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ'NDE YAŞAMAK NASIL BİR ŞEYDİR? HOW IS LIFE IN U.A.E ?

Cumartesi, Ağustos 20, 2011

yazma isi kisi kendinden bilir isi




Sahur saatinin verdigi huzur etrafta cirit atarken bi yazma telasi geldi catti. `Yazmak` da her ne ise yapisti mi birakmiyor adamin yakasini. illa anlatacaksin diyor, her ne ise kafani mesgul eden anlat gitsin.. Ama benden inatci olmasin cokca inatcidir yazmak, bir kere gelmeyecegim dedi mi yokkkhh geri donduremezsin. ugrastirir seni, yalvartir, mesgul eder ama donmez kararindan...

`Ezan sesiyle birlikte; Niyet ettim yazi yazmaya...`

Sonra bir bakarsin karsidan usulca yaklasiyor agir adimlarla, bazen hissedersin bazen sen daha hissedemeden yaninda bitiverir. Eteklerinden cekistirmeye baslar inatci cocuk misali. Dedim ya cokca benzesiriz kendisiyle. Ilgiyi cok sever, hep sevkat bekler.. sacini oksayacaksin, dinleyeceksin, hep seveceksin. Aksi takdirde arkasina bakmadan kacar, geri donmesini beklersin basin iki elinin arasinda.

Bir yani da vardir ki biraz kendini begenmistir. cogu zaman uzuntuden, ofkeden beslenir. Sen bulutlarin uzerindeyken etrafinda dolanir ama gelip de elini tutmaz, uzaktan seyreder. Ne zaman ki bir kaos olussa hemen acar sana labirentinin kapisini. hadi gel de cik bakalim isin icinden der.

Bu blog denen sey de benim icin `yazmak` demek. Peki ama nassi yazmak? Eline klavye tutusturulunca kendini moda ikonu sanan ona buna bozuk turkcesi ile yorum yapan, okudugun da bile agzini gevseterek konustugunu anlayabilecegin Nisantasi ozentisi cocuklarin yaptigi gibi mi? bu turun cesitli versiyonlari da mevcut, genelde kendilerini `IT girl` olarak tanimlarlar, o gun gittigi iki tane magaza bile onun paragraflarca yazi yazmasina yeter. Bu tipler genelde Sinemasever de olurlar. Moda ikonu olduklari gibi film elestirileri de yapip blog kralliklarinda atip tutarlar. Denk gelir de okursan once bir irkilirsin sonra korkarsin onun gibi `yazmak`tan.

Diger tarafta ise mukemmeller mevcuttur. Mukemmel kelime becerisi, mukemmel bilgi ve mukemmel gorseller ile birlesirler. Sadece okumaz hap niyetine yutarsin onlari, her gun ac karina bir tane, gunune gore belki 2-3.. Fotograf ise fotograf, bilgi paylasimi ise o da var.. Denk gelir de okursan boylesini once bir kiskanirsin sonra korkarsin onun gibi `yazamamak`tan.

Cok gezen mi bilir cok okuyan mi demeyecegim ama "yazi yazma isini Cok yazan mi bilir, okuyan ama hic yazmayan mi?"

Yazilan seyi kim elestirir kim elestiremez? Kime bu hakki veriyoruz? Hak verebiliyor muyuz? Yaziyi elestirmek icin yazmak mi lazim? Cok yazan mi `yazar` cok okuyan mi `yazar`?

Elinden cikmis bir cumlesini bile gormedigin bir kisi kalkip da sana oyle yazilmaz boyle yazilir der ise ne dusunursun?

- Nerden biliyorsun? -Cunku cok okuyorum..

Cok okusam iyi yazabilir miyim? Elbette.. Ben her bitirdigim kitaptan sonra hissederim yazimin degistigini.. bir bakmissin cumleler bir agdalasmis, tasvirler bir uzamis.. He iyi mi olmus? orasini bilemem. Uzun sure okumadiktan sonra ise bir turlu hitap tarzi bulamam, Sen mi desem Siz mi desem sorunsali baslar o zamanlarda..

Okusam ama hic yazmasam, hatta oyle yazmasam ki hediye aldigim kitabin bile basina bir cumle yazamasam ya da sevgilime tebrik karti verirken bile 2 kelimeden fazla sarfetmesem. Biri sen olan digeri sevmek iceren.. Ama dil bilgisi dedin mi yanima yaklasilmasa.. `Dahi` anlamindaki De nerede kullanilir, virgulu noktayi iyi bilsem cok okudugumdan..Oyle cok iyi bilsem ki bu yazma isini, iyi yazamiyorum diye yazmaktan vazgecsem... Sonra da baslasam her yaziya bu gozle bakmaya.. Birlesik yazilmis De gordummu du, hemen Kiro yaftasini yapistirsam, o yazi coktan kaybetse sansini.. Icerigi neymis neden yazilmis beni hic ilgilendirmese..

Peki okusam ama yazsam da.. Cumleleri yeri geldi mi durduramasam.. Uzun zaman yazmadan duramasam.. Ya not defterine gunumu yazsam, ya tebrik kartina paragraf yazsam. ya FBda comment yazsam ama yazsam.. Her yazdigim sey de ise dusunsem, commenti yazarken bile giris gelisme sonuc olusturmaya kalksam.. Her ne olursa olsun dusuncemi bir sekilde kagida dokmeyi basarsam...

Hangisin yazilani elestirmekte daha cok hakki vardir? Cok yazanin mi.... Hic yazmayanin mi....

Adamin aklindan gecmez mi `arkadasim iyi guzel elestiriyorsun ama sen hic yazdin mi ki?` `Sen iki cumleyi bir araya getirip kagida dokemiyorken o en azindan yanlis gramerle de olsa derdini anlatmis, evet bas yapit degil yazilan ama yaftalamak dislamak neden?` , `Her emek saygiyi hak etmiyor muydu?`

Yazdigin sey senden cikmistir artik, senin degildir. Kagida doktugun anda biter iliskin. Ister defterinin arasinda sakla ister best seller ol. Ondan sonra herkes elestiri yapabilir ama yan yana iki cumle koymayan bir kisi mumkunse `oyle olmaz boyle olacak` deme luksunu kendinde gormesin. `Yazmak` kralliginin tapusunu henuz kimse almadi, oyle bir krallik oldugunu sanip kapisinda bekcilik yapan burnu havadalar once kapilari aralayip bir iceri girsinler bakalim, iceride ne var yok...




Pazartesi, Mayıs 09, 2011

geri donmek ya da donmemek




zaman ne cabuk geciyor gibi bir klise ile baslayacagim bu yaziya, turkce karakterlerden yoksun olarak..

halbuki ben birakmamistim blogumu ama blog beni birakmis, ben farketmemisim. 5 ay su gibi gecmis bir sey karalamadan, fotograf bile paylasmadan. Aslinda amacina da hizmet etmis bu blog. Neydi amacimiz? issiz, arkadassiz, dostsuz gecen gunlerde depresyon ilaclarina maruz kalmadan mutlu olabilmek. basarmisim. ama basarir basarmaz da dislamisim yazilarimi..

kisa bir update: ise girdim, arkadas bile edindim ve hatta mutluyum bu arap topraklarinda..

bu bir geri donus girizgahi olsun, dusuncelerin parmak uclarina kadar gelmesi icin biraz bekleyelim.. sonra yeni hayatin yeni evrelerini paylasmaya baslayalim...

Salı, Aralık 07, 2010

National Day


İlk defa buranın National Day'ine tanık oluyoruz. 39. yıllarını kutladılar. Yani bu yaşadığımız ülke 39 yıl önce kurulmuş, evet sadece 39!. Annemden ve rahmetli babamdan bile genç bir ülke. Dedem şu an 96 yaşında, zamanında Bulgaristan'dan Yalova yerine arap çöllerine göç etselermiş belki onlar da bir ülke kurabilirlermiş.. Şaka şaka... :) İnsan bu kadar yılda ülkenin bu hale nasıl geldiğine gerçekten inanamıyor. Petrol tabi ki birinci unsur ama yine de bu gelişimi anlamak çok zor. 

Gelelim Arapların eğlence anlayışına.. 3 gün boyunca aynı şekilde kutlama yaptılar. Bütün emirliklerde ayrı ayrı organizasyonlar düzenlendi. Akşam saatlerinde corniche caddesine gitmemiz gerektiğini öğrendik ve böyle bir kalabalıkla karşılaşacağımızı bilemeden konvoya dahil olduk. Herkes şaşırtıcı bi şekilde arabalarını süslemiş ve atmışlar kendilerini yollara. Bütün gençler ve çocuklar dışarılarda. Alkol olmadığı için kavga dövüş yok tabi ki. Karmaşık bir aile ortamı.. Çoğunlukla localler konvoya katılmışlar diğer kişiler ise (galiba yanlışlıkla konvoya karışan bizim dışımızda) buldukları tüm yol kenarlarını doldurmuşlardı. Piknik alanı gibi büyük kilimler, termoslar, nargile, sandalyeler.. Yaptıkları şey de geçenleri seyretmek. Saat 10 gibi havai fişekler atıldı. Fotoğraf makinamın azizliğine uğrayınca maalesef onları fotoğraflayamadım. 

Arap genç kızlar bile ellerinde köpük spreyleri ile savaşıyorlardı. Arabaların yanından yürüyerek geçen Arap gençler, birbirlerinin yolunu kesip ön camlara sprey sıkanlar vs vs.. Büyük bir karnaval şeklinde kutladılar, biz de onlara ayak uydurduk. Fotoğrafların birini çekmeye çalışırken de camımı açma zaafiyetini gösterince ben de köpük spreyden payıma düşeni aldım, yine de zevkliydi...

Ertesi gün ise kapanan tüm yollar, felç olmuş trafik sebebi ile arkadaşlarımızın olduğu yere ulaşmaya çalışan bize "yeter" dedirttiler..






Arap zevkleri II



Altını hiç bir zaman takı olarak tercih etmedim. Ne günlük hayatımda ne de özel günler için. Hatta kuyumcuların önünden geçerken yanlışlıkla bile camekanlarına bakmamışımdır. Ama burada daha çok mall gezmekten mi yoksa bu takıların şaşasından mı bilmiyorum gözümü takılardan alamıyorum. Tabi ki kullanmak için hala fazla gösterişliler ama izlemek için oldukça dikkat çekiciler. Türkiye'de de altın sevilir ve büyük altın çarşılarımız var ama böyle şeyler gördüğümü hiç hatırlamıyorum. Bunlar Arap zevkinden başka birşey değil de nedir?..



Arap kadınları parlak ve renkli şeyleri çok seviyorlar. Bu da bir kuaför salonunun girişi ve bir telefon!

Abaya dedikleri bu kıyafetleri de arap zevkinden payına düşeni alıyor. Swarovski taşlı bir abaya bile satın alabilirsiniz. Fotoğraftaki burada gördüklerimize göre az süslü bile sayılabilir.

Bayraklarının rengi Yeşil+Beyaz+Kırmızı+Siyah. Böyle olunca her yerde bu renkleri görebiliyorsunuz. Gösteriş ise herşey demek..




Henna



Cnn ile giriştiğimiz bir diğer aktivite ise arap kadınlarda gördüğümüz gibi ellerimize kına yaptırmaktı. Tanıştığım bir kaç arap bayana (bugünlerde oldukça hızlı bir şekilde farklı kültürlerden arkadaş ediniyorum) nereden yaptıracağımı sordum, genelde her salonda yapıldığını öğrendim. İlk önce Al Wahda mall'un içinde bir salona gittik ama onlar yapmıyorlarmış. Bize yakında bir yerin numarasını ve ismini verdi. Benim için büyük bir sınava girişerek Sudanlı bayanı aradım. Biraz zor oldu ama telefonda çok kötü telaffuzlu bir ingilizceyi anlayıp hem de onun tarif ettiği yeri bulabildim. Bu sınavı da geçtiysem artık bu memlekette ayakta durabilirim..
İlk izlenimlerimiz mekanın sıcak, pis ve dağınık olduğuydu. Sonradan öğrendiğime göre zaten genellikle henna salonları bu şekilde oluyormuş. İki elinize yaptırmak 50 Dhs. Sanırım içine ve dışına yaptırmanın fiyatı değişiyor ama bizden sadece elli aldılar. Fotoğrafta gördüğünüz kız bizim Türk olduğumuzu öğrendiği ilk dakikada bize "Muhammed ve Nur"u tanıyıp tanımadığımızı sordu. Sonradan anladık ki Kıvanç Tatlıtuğ'un Gümüş dizisinden bahsediyormuş. Aşk-ı Memnu yeni başladığı için henüz onun fanatiği olmamış ama orada çalışan tüm bayanlar biz Kıvanç'ın gerçek ismini ve soyismini söyleyince dikkat kesildiler. Türkiye'deyken duymuştum medyada "acaba Türkiye kendini dizileri ile yurtdışına pazarlayabilir mi?" diye tartışmalar vardı. Yaşadım, öğrendim, evet pazarlayabilir hatta pazarlamış bile.. Hennalarımızı yaptırmamız bittiğinde fotoğraf faslı başladı. Hepsi telefonları ile teker teker farklı varyasyonlarda bizimle fotoğraf çektirdiler ve çok eğlendiler nedense.. Belkide tanıdıklarına bizi Kıvanç'ın arkadaşları olarak anlatacaklar, bilmiyorum..


Fotoğraf önemli bir unsur hayatımda. Eğer yeni bir yer keşfediyorsam orayı fotoğraflamam lazım aksi takdirde kendimi orayı keşfetmiş saymam. Model fotoğrafları ise farklı bir şey, bu daha çok Cnn'ın sevdiği türden şeyler. Yeni Canon powershot makina, yeni hint işi şallar ve elimizde hennalarımız olunca da poz vermeden geçmedik... Favorim Picasa da effectlerde oldukça yardımcı oldu.


Cuma, Aralık 03, 2010

Big Bus City Tour



Cnn'ın iki haftalığına bizi ziyarete gelmesiyle hızlanan günlerde Abu Dhabi'nin henüz keşfetmediğimiz noktalarını da tamamladık. İlk fikir aslında şu 'Big Bus Tour' ile görmediğimiz yerler ile birlikte tüm şehri gezmekti. Ancak rotayı incelediğimde anladım ki kişi başı vereceğimiz 250 Dirhem bu tur için çok fazla. Hem onların saatlerine göre hareket edeceğiz hem de istediğimiz kadar fotoğraf çekemeyeceğiz. Çok doğru bir karar vererek "Driver Ben+Cnn+Nissan+Iphone Map" takımı ile düştük yollara. Bir güne sıkışmadan keyfimizce tadını çıkartıp her yeri gördük.


Her yeri balondan şişirilmiş, tarihsiz bu kentte turist gezdirmek çok anlamsız olsa da devletin çabalarını takdir ediyorum. Olmayan yerleri yaratmış, olmayan kültürlerini sergilemişler, fotoğrafı çekilebilecek her noktayı da turist turlarına ekleyip, insanlara eve döndüklerinde gösterip ilgi çekebilecekleri fotoğraf kareleri yaratmışlar. Fotoğraf karelerinden oluşuyor bu ülke, 2 boyutlu, paravanın arkasında sadece çöl kumundan oluşan bir fon var.. Şimdi sizi fotoğraflarla kandırmaya devam edeceğim.

Irani Market

Sheikh Zayed Grand Mosque

Abu dhabi Caddeleri

Irani Market'ın arka tarafı. Tur ile giderseniz göremeyeceğiniz bir köşe.

Kumda yüzen Gemiler. Port.

Irani Market'ın arkasından.

Irani Market'da yaptığı işi gösterebilmek için beni yerine götürüp, etrafı temizleyip pozlar veren bir gemi ustası. Bu boyutta bir gemiyi yapması tek başına 1 ay sürüyormuş, satış fiyatı da yaklaşık 3000 Dhs imiş.

Irani Market'daki çiçekçiler.

Carpet Souk
"Sex And The City 2" yi seyrettikten sonra burada keşfedeceğim çok yer olduğunu sanmıştım. Bedestenler, çöller, Tarihi çarşılar... Gerçeklerle yüzleşmem uzun sürdü. Bu turu yapmaya karar verdikten sonra araştırmalarım sonucunda öğrendim ki filmde geçen o tarihi çarşı sahneleri Marrakesh'de çekilmiş. Burada aslında ona benzeyen hiç bir yer yok. İnternet sitelerinde adı geçen, tura da eklenmiş noktalardan birisi Irani Market'ın yakınındaki Carpet Souk. Kare bir avluya kurulmuş yan yana dükkanlardan ibaret. 'gel gel bize gel' diye yattığı yerden uyuklayarak işaret eden ve alıcı olmadığınızı anladıktan sonra 'fotoğraf çekmek serbest' diye içeri çağıran esnaflardan oluşuyor. 

Yolumuza çıkan bir arap bayandan öğrendiklerimize göre pazarlık payı yüksek. Oldukça büyük bir halı için aldığı 1200 Dhs'lik fiyatı pazarlıklardan ve gidip gelmelerden sonra 600 Dhs'e kadar düşürmüş.

Emirates Palace

Haritage Village
İlk defa burada deveye bindim. Devenin etrafında fotoğraflar çekip bir tur atıktan sonra bakıcısı amca'nın teklifi ile binmeyi kabul ettik. Kaç para diye sorduğumuzda 'ne verirseniz' der gibi arapça bir şeyler söyledi arkasından 'five' dedi. Sıcağın altında harap olmuş şekilde oturan adama 5 dirhem vermenin bile yetmeyeceğini düşünerek bizi gezdirmesine izin verdik. Her ne kadar ingilizce konuşamasa da çok güzel fotoğraflarımızı çekti.  ikimizi yanyana getirip arkamıza büyük UAE bayrağını da alarak, devenin üstündeki bana ipini de vererek tam turistik kareler yarattı. Daha ne diyeyim ki, bu ülke kendini pazarlamasını çok iyi biliyor.

1960'lardaki Abu dhabi görüntüleri.  Haritage Village, Müze. 

Haritage Village, Müze.

İçinde Tuğralı bir Osmanlı parasını da barındıran ülkelerin eski paraları. Haritage Village, Müze.

Zanaatkarlar köşesi. Demir, Deri, Ahşap ve Yün atölyeleri. Haritage Village.

Sedef ustası. Haritage Village

Haritage Village'dan.
Çömlek ustası, Haritage Village



Ferrari World


Açıldığını duyduğumuz ilk andan beri heyecanla beklediğimiz Ferrari World'e Kurban Bayramı tatilinde gitme fırsatı bulduk. Burası hakkında söyleyebileceğim tek şey var ki henüz ziyaret için çok erken!. Hiçbirşey daha oturmamış, sistemin oturması için biraz daha beklemekte fayda var zira eğer Roller Coester olmasaydı belki de şu an 'gittiğimize lanet olsun' ile başlayan cümleler kuruyor olabilirdim. Kişi başı 195 Dirhem vererek içeri girdik. Aldık elimize haritamızı bir heyecanla ilk sıramıza girdik. Gittiğimizde yaklaşık saat 13 idi. Eve geldiğimizde ise 22 olmuştu. Toplam bu 9 saat boyunca ne mi yaptık? zannetmeyin ki o oyuncaktan o aktiviteye koştuk. 9 saat boyunca sadece üç şey yapmayı becerebildik, G-force dedikleri asansöre bindik, birer hamburger yedik ve Roller Coester'a bindik! evet sadece bu kadar. Bilet almak yaklaşık yarım saat, G-force'a binmek yaklaşık 1,5 saat, bir hamburger yemek yaklaşık 1,5 saat, roller coester'a binmek ise yine yaklaşık 3-4 saat sürdü.. 

Bir kere baştan söylemem gereken; giderim biletimi alırım istediğim şeye binerim diye bir şey söz konusu değil. 2 çeşit bilet var Exclusive ve General. General 195 ise diğeri 300 Dhs civarında. Tabi ki daha çok para verince generala göre herşeyden daha hızlı yararlanıyorsunuz ancak yine de sıra bekliyorsunuz. Keşke biz de exclusive alsaydık diye başlayan düşüncemiz Roller Coester sırasındaki bekleyişin ardından eğer o kadar para verip de yine bekleseydik daha çok canımız sıkılırdı düşüncesi ile karara bağlandı ve daha çok para vermediğimiz için kendimizi mutlu hissetmeye çalıştık.

İçeride bir takım simulasyon araçlar var ancak kullanmak için önceden randevu almak gerekiyormuş, eğer o sırada almak isterseniz de o gün geç saatlere verebiliyorlarmış dolayısıyla onlardan da yararlanamadık. Araba yarışı yaparım sırada beklemediğimiz zamanlarda eğleniriz fikri de hayal oldu böylece. Başka bir sırada daha beklemeden önce enerjimiz yerine gelsin bir şeyler yiyelim fikri de herşey de olduğu gibi gerçekleştirmesi oldukça zor adımlardan biriydi. Zaten 3-4 tane yemek yenebilecek yer var, 3 tanesi gereksiz pahalı, geriye kalan fastfood seçimi ise size yaklaşık 1,5 saat kaybettiriyor. Altı üstü bir hamburger ve patates ne kadar uzun sürebilir ve ne kadar zor olabilir ki diye düşünmeyin, anlaşılması imkansız şekilde dakikalar boyunca masanıza oturup bekliyorsunuz. Ya karnınızı tıka basa doldurun gidin ya da yanınızda yiyecek bir şeyler bulundurun.. İçecekler için ise en uygun çözüm bir kere 30 Dhs verip aldıktan sonra sınırsız bütün yemek köşelerinden doldurtabildiğiniz kırmızı Ferrari şişeleri.

Dünyanın en hızlı Roller Coester'ına binmek hiç de kolay olmadı. Aşağıda zaten sıranın neye benzediğine dair görüntüler var. Hayatımda görüp görebileceğim en karmaşık, en zorlu, en uzun sıraydı. Hintler, araplar, avrupalılar, müslümanlar, açıklar, kapalılar.. Bir mahşer yeriydi sanki. Dip dibe geçen bekleyişte kimi zaman tartışmalı anlar kimi zaman alkışlar ve çok saçma kareler ortaya çıktı. Öne geçmeye çalışan 'teenage arap' gençleri, saatler süren bekleyişte sigara yakanlar, benim gibi haksızlıklara tahammülsüz olup öne geçmeye çalışanları uyaranlar, uyaranları alkışlayanlar, sıra demirlerine çıkıp arapça şarkılar söyleyip el çırpan arap erkekleri vs vs... Muhtemelen ülkenin ileri gelenleri tarafından kapatılan sürüşler yapıldı, sırada beklemeden yan taraftan öne geçirilen 2-3 kişi oturtuldu ve sıradan kimse alınmadan çalıştırıldı, buna "RollerCoester kapatmak" diyorlar heralde. Büyük bir sinir harbi yaşanıyordu ve galibi susmayı becerebilen, sabırlı insan evladıydı, ben değil. 

Neyse ki Roller Coester bünyeyi altüst etti de çıkışta aklımızda sadece bu kısa öldürücü zevkin hazzı kaldı.










G-Force (asansör)



Haritadan ileriki adımlarımızı belirlemeye çalıştığımız anlar. Henüz zaten çok şansımız olmadığını bilmiyoruz.

G-force

Roller Coester (Formula Rossa)




Deneme sürüşleri

Sıraya dahil olduğumuz noktalar. Henüz üst kattayız. Ortada duran tabelada yazan şey 40 dk sonra aşağıdaki sıraya inme şansı elde edebileceğimiz.

Arkamızda devam eden sıra.

Alt kata inme şansını yakaldığımız ilk anda yüzümüze çarpan sıra gerçeği. Gördüğümüz tek şey 'hengame'. Yine sağ taraftaki tabelada geçen iddialı rakam 123!. Yani sıranın başına ulaşmak için de bu sefer 123 dakimamız olduğu iddia ediliyor.

Başlangıcın diğer yarısı. Sol tarafta kısa yoldan u dönüşü yapan yol exclusiveler için.

Herkesin üstüne giydiği şu kırmızı şeyler üşüyenler içinmiş. 

Cnn'ın deyimiyle "klub klan klon"lar gitmeye hazırlanıyor..

Başa yaklaştığımız dakikalarda arkamızda kalan sıra. Geldiğimiz yön görebildiğiniz son noktanın sağında kaldı.












Bu fotoğrafı çekmek bile bütün sıkıntılarımı unutturabilir.



Biletimiz