BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ'NDE YAŞAMAK NASIL BİR ŞEYDİR? HOW IS LIFE IN U.A.E ?

Pazar, Temmuz 11, 2010

uçuş günü

30.05.2010
Gidiş günü geldi çattı. son vedalar, son sarılışlar, son sözler.. gözlerimi kırpmaktan bile korkuyordum sanki ya daha az görürsem İstanbul'u diye. bu kadar mı güzeldi Osmanbey, böyle güzel esermiydi rüzgar.. boğazımda hep bir yumru. ne çıkabildi ne bitebildi. tedirginlik hali bu olsa gerekti.. annelerin havaalanına gelmelerini istemedim, gidemem diye.. sadece bizim kızlar; bırakılan dostlar, özlenecek olanlar. gözlerine bakmamaya çalıştım, ağlarım diye..

Havalanına 4 kızla gelmemek gerekiyormuş.. :)) her kafadan ayrı ses çıkıyor. ben zaten boş boş bakıyorum etrafa, daha bu gerçek mi şaka mı noktasındayım, çekenin elinde kalıyorum.. Atatürk havalimanında ilk güvenlik kontrolünde tabi ki beklediğim üzere açtırdılar bavulu. "bunun içinde ne elektronik cihazı var?" "walla bir kadının sahip olması gereken bütün şeyler var, şeyy ben taşınıyorum da bilmediğim diyarlara, az da deliyim işte aldım herşeyimi yanıma, saçlarım daha 4-5 numaradan hallice ama saç düzleştirici var mesala, he tabi bi de saç maşası, uzadığında kullanırım belki. Sonraaa fön makinası bak onu bıraktım zannediyordum ama hayy allah burada kalmış, bi de zayıflayacağım oraya gidince masaj aleti de var o yüzden.." tabi ki sadece "herşey" demekle yetindim. neyse açtık, bakıldı. hafif yalvaran bir ifade ile atlattık ilk etabı. zaten kendimi çoktan kurdum yalvarmaya.. herkese yalvaracağım, yeter ki gideyim artık..

Kontuarımız açılmış. sıra da 2. etap.. El bagajını sorunsuz içeri sokma ve asıl bagajı kabul ettirme yeri. En masum, en salon hanımefendisi, en sakin halim ile karşınızdayım işte. Cümlelerim çoktan hazır. ilk bagajımızı verdik, kilo göstergesine bakamıyorum bile. zaten haberim bile yok sınır kaç kiloymuş ki? hiiçç tartmadım bile. o içeriye yol aldı. tam atlattık derken sevgili işgüzar arkadaşlarımdan birinin sesi duyuldu arkadan. "şeyy, pardon, el bagajımız da vardı ama ona etiket yapıştırmayacak mısınız?" neeeeee... bu bir şaka olmalı!. yok yok söylenmedi böyle bir şey ben yanlış duyuyorumdur. ama yine de arkamı dönüp bir bakayım ben. Malesef bu sesi de sesin sahibini de tanıyorum ve o elinde benim zaten heybetiyle kendini ve ağırlığını belli eden bavulumla duruyor. Araya girmeye çalışsam da bavul gözüktü bir kere. "getirin tartalım bakalım" diyorlar. Bilmiş bir edayla "yok canım gerek yok, o zaten elimde gidecek" desem de bavulum tartıya çıkıyor bile.. ben daha tartı son rakamı göstermeden başlıyorum ezberimi okumaya. "orada visit visa olarak görebilirsiniz ama ben 3-4 seneliğine taşınıyorum oraya. o yüzden rica ediyorum sizden biraz tolerans gösterin. zaten fazladan size verecek param da yok :(" cevap olarak; "hanfendi zaten biz size tolerans gösterdik. 30 kg olan bagajınız 37 geldi. 7 olması gereken el bagajınız ise şu an 13 kg. hem zaten biz izin versek bile uçağın kapısında almazlar" deniyor. tabi ki cevabım hazır; "siz izin verin. ben orada da rica ederim. çünkü gerçekten başka yapacak bir şeyim yok" tabi bu arada yine araya bi takım kız sesleri giriyor ve ardı arkasına açıklamalar geliyor "zaten çıkartacak bir şeyimiz kalmadı. artık elenecek bir şey yok.." bu anlarda konuşmak mı daha iyi yoksa susmak mı bilemiyorum.. cevap olumlu oluyor. Uçağın kapısına erteleniyor ikinci bavul stresi..

Daha bir buçuk saat var ama ben artık gitmekten yanayım. geç kalmak en son istediğim şey. daha başıma neler geleceğini bilmiyorum, hemen yüzleşmem lazım.. Böylece pasaport kontrolüne doğru yol alıyoruz. son fotoğraflar burada çekilecekmiş.. çok konuşamadan, bol teşekkürler ile ilerliyorum elimde evraklar. içeride bambaşka bir dünya var sanki. Allice harikalar diyarında başlayacak mı birazdan? doğruca kapıya gidiyorum. 1 yanlış turdan sonra buluyorum doğru yeri. koltuğuma kuruluyorum. gözüm görevlilerde. iyi insanlara benziyorlar. heralde sorun çıkarmazlar bavuluma. sonra gizli bakışlar atıyorum yol arkadaşlarıma. benden daha büyük bavulu olanlar var bence. bir iki tanesini gözüme kestiriyorum ki eğer görevli sorun çıkarırsa carlayabilirim benden başkaları da var diye. Bu arada bu elbiseyi de aldım ama hiç de uygun değilmiş bavul taşımaya, uçağa binmeye. yürürken ya etek tekerleğin altında kalıyor ya da straplez üstü sınırlara yaklaşıyor.. demek ki alışveriş tutkusu yanlış kararlar verdirebiliyormuş insana. Kontrol edebildiklerim dışarıda, kontrol edemediklerim içimdeymiş..

Kalabalığa karışıp giriyorum uçak yoluna. sorgu sual yok, ne mutlu bana! kapıda kabin ekibinden espriler ile karşılanıyorum. "I think, your children is in the laggage" diyor delikanlı, hafifçe tebessüm edip ilerliyorum koltuğuma, bu konuyu dillendirmeye pek niyetim yok. Canım kırmızı bavulumu cuk diye sığdırıyorum yerine, aslında daha boş yerim bile varmış :P Efocum sağ olsun online check-in sırasında değiştirmiş yerimi, yanındaki iki koltuk da boş olan sol taraf pencere kenarını seçmiş. Tam benlik! bu bekleme sırasında bir kaç fotoğraf çekiyorum. Yakında yeniden başlayacağım bloguma ekleme heyecanıyla. Uçakta çok az yabancı var. çoğu kişi Türk, daha da rahatım artık. Efo kulaklığın kablosunu nereye takacağımı bile anlatmıştı binmeden. o zor bulmuş ben sıkıntı çekmeyeyim diye. :) dediği kadar da varmış. çok doğru yerde ama alışık olmadığımız şekilde sağ kol yerinin ön kısmında. şimdi relax olma zamanı. hemen çözüyorum touch ekranı, kanalları.



Uçağın altındaki ve önündeki kameralardan izleyebiliyorsun yolu. geçen hafta abimlerin yanına giderken otobüste görmüştüm de yol izleme kanalını çok şaşırmıştım. buna şaşırmıyorum artık. :P müzik dinlemek beni daha çok mutlu edecek hem belki uyurum da. sabah 7'de kalktığım için uykumu uçağa saklamıştım. Zira en uzun uçuşum olacak, 4 saat. ama ondan önce yemek gelse artık. Önce menü geliyor. herşey ağzıma layık. sabırsızca bekliyorum yemeğimi. etrafı kesiyorum devamlı benden önce yemeye başlayan var mı diye. beklemek lazım.. daha önceden eski patronum rahmetli Ali Eron'dan dinlemiştim; böyle uzun yolculuklarda (tabi onun bu yolculukları genelde LasVegas'a olurdu) hemen kendine bir viski sipariş ettiğini. ben de hemen alkol alma heyecanıyla yanıp tutuşuyorum. şeriat kuralları olan bir ülkeye sarhoş girmek değil tabi amacım ama bir kutu soğuk bira da tavuğun yanında çok güzel gider.. :) enfes yemekler ve alternatif 3 bira markasından tanıdığım tek marka olan Heineken biram, kulağımda yeni keşfettiğim Japenese şarkıcı Mayuka ile keyfime diyecek yok. yemekten sonra yandaki koltukların kolluklarını da kaldırıp uzanıveriyorum, süpersonik ısıtan şalımı da üzerime örtüp. benim gibiler için uzaktan kumanda bile varmış, yattığım yerden kontrol ediyorum herşeyi. tek ekranla yetinmeyip yandaki koltuğun ekranını da açıyorum. bi taraftan yeni bir filme başlıyorum diğer yandan nerede olduğumuza bakıyorum. Sanırım bu Emiratesden hiç çıkmasam olur, burada yaşayabilirim bir müddet, hem zaten alıştım 3 aydır göçebe hayatına.. :) şimdi tek derdim, ülkeye girişte görevlilerin zorluk çıkarmaması..



Yarım saat kadar uyuyabiliyorum sadece. uyandıktan hemen sonra alçalmaya başlıyoruz. Ve Dubai ayaklarımın altında, rengarenk parlıyor, sanırım gerçekten yaklaşıyorum yeni hayatıma.. çıkışta kalabalığa karışıp ilerliyorum. yolumu kaybetmem imkansız, bir sürü Türk var ve çoğu kişi benden çok bilmiyor yolları. hep birlikte geliyoruz vize kontrolüne. göz taraması yaptırmam gerektiğini biliyorum ama bir yanlış yönlenmeyle geliyorum görevlinin karşısına. ilk kez bir Arap'ın ağzından ismimi telaffuz ettiğini duyuyorum. çok içten söylüyor sanki ya da bana öyle geliyor. dönüyorum tekrar geri göz tarama sırasına. burada da herkes Türk. hadi ben takıldım kocamın peşine geldim bu çöllere, bu kadar insanın ne işi var burada diye düşünmekten kendimi alamıyorum. ilk bulduğum sıraya giriyorum. zaten 2 sıra var. sonradan fark ediyorum doğru sıraya girdiğimi. önümdeki kadın yan sıradaki oğluyla konuşurken düşünüyorum; öne geçmek için bir kurnazlık mı yapmışlar da ayrılmışlar diye. Gerçek, kolonun üzerinde beni bekliyor. kocaman bizim sırayı gösteren bir ok ve üzerinde "Ladies Only" yazıyor!. işte o an etrafıma bakıyorum gerçek anlamda. Bir sürü yerel kıyafetleriyle beyaz uzun elbiseli kafası sarıklı adamlar dolaşıyor etrafta. sıranın sonunda beni bekleyen masa başında oturanlar da yine aynı.. Hoşgeldin U.A.E'ye !..

Orada ülkeye girişte sorun çıkıp çıkmayacağı endişemden kurtuluyorum çünkü bundan önceki ilk ve son yurtdışı seyahatim Belçika'ya idi. orada meymenetsiz soğuk mu soğuk bir adam önce dakikalarca bir fotoğrafa bir yüzüme baktıktan sonra, sorguya çekip sanki hemen sizi geri göndereceğim tavrıyla konuşmuştu. bir sürü soru sormuştu. buradaki görevliler onlara hiç benzemiyor. sanki bu kontrolleri yapıyorlar ama bizim ülkemizde ki memur mantığı dediğimiz şekilde. elleri işliyor gözleri başka yerlerde, arkadaşlarıyla muhabbetteler. pek umurlarında değil yani benim ülkelerine girmem ya da çıkmam ya da hiç gelmemiş olmam..

Bu işi de halledip vize ve pasaport kontrolüne geliyorum. sadece tek bir soru soruyor görevli. "Dubai'de hangi otelde kalacaksın?" kısaca açıklıyorum. Eşimin Abudhabi'de yaşadığını ve onun yanına geldiğimi. Cevabımı bile tam bitiremeden alıyorum evraklarımı elime. Bu sırada vakit kaybettiğim için çoğu kişi bavulunu alıp çıkmış. Daha çok az beklemişken görevli yanıma gelip bir sorun olup olmadığını soruyor. sorun olmadığını, henüz yeni geldiğimi söylememe rağmen bagaj kuponumu alıp telsiz ile anons ediyor. zaten bu sırada da bavulum gözüküyor karşıdan. benden önce koşup bavulumu indiriyor. umarım bu ülkede herkes böyle kibardır diye umuyorum. şimdi ilk iş FreeShop'tan içki stoğu yapmak. 4 şişe sınırımı sonuna kadar kullanıyorum. 1 Chivaz Regal + 1 Black Label + 1 Absolut Vodka + 1 Jose Juervo Especial Tequila için toplam 100 $ ödeyerek ayrılıyorum.

Çıkış kapısının yakınında bir bavul kontrolünden daha geçiyorum. ama sadece büyük bavulumu cihazdan geçiriyorlar. tekrar bavul arabama yerleştirip yürümeye devam ediyorum. Ve kocacım nasıl yakışıklı nasıl tanıdık ama bir o kadar da yabancı haliyle beni bekliyor. sanki bir baþkası, sanki çok değişmiş. eminim bu dakikalarda o da benim için aynı şeyleri düşünüyor. Havaalanından çıktığımı yüzüme vuran sıcak rüzgarla anlıyorum. Sanki çok az daha dışarıda kalsak nefessiz kalacakmışım gibi geliyor. Hava şimdi iyi diyorlar, hiç sıcak değil! :S neyse, tepki vermemek lazım bir bildikleri vardır heralde.

Şirket arabasıyla Abudhabi'ye doğru yola çıkıyoruz. yol telefonla konuşarak ve geldiğimi haber vererek ve Efo'yu gelişmelerden haberdar ederek geçiyor. Etrafıma çok da dikkat etmiyorum. Artık burdayım nasıl olsa. gezecek bakacak çok vaktim olacak. yaklaşık 1 saat yolculuktan sonra evimize geliyoruz. beklediğimden çok daha büyük bir ev. içimde sanki yazlık evimize gelmişiz gibi bir his var..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı bekliyorum.